Herkese merhabalar,
Bugün sizlerle geçenlerde kapağından esinlenerek nail art yaptığım, işleneceğini
herkesin bildiği ancak engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir
cinayetin öyküsünü paylaşacağım. Gabriel Garcia Marquez’den Kırmızı Pazartesi:
Orijinal Adı: Cronica de una muerte anunciada (1981)
Aldığı ödül: 1982 Nobel Edebiyat Ödülü
Okuduğum Yayınevi: Can Yayınları, Ekim 2015
Sayfa Sayısı: 107
Puan: 8/10
Spoiler verdim diye düşünmeyin, spoiler değil bu bilgi. Daha ilk cümleden
Santiago Nasar'ın o gün öldürüleceği bilgisini veriyor Gabriel Garcia Marquez
okuyucularına. Kitapta o gün o kasabada yaşayanların ifadelerine de yer
verilerek anlatılmış adım adım cinayete giden bir olay örgüsü okuyoruz.
Bu kitap benim Gabriel Garcia Marquez'den okuduğum ilk kitaptı. Aslında
Büyülü Gerçekçilik (Magical Realism) akımına ait bir eser okumak istiyordum.
Ama başlangıç olarak bu kitabı okumak da diğer kitaplarına olan merakımı
arttırdı diyebilirim. Yazarın Yüzyıllık Yalnızlık başta olmak üzere diğer
kitaplarını da okumak istiyorum. Eğer okuduklarınız ya da tavsiyeleriniz varsa
lütfen benimle paylaşın ^^ Sıradaki Marquez kitabım hangisi olsun?
Spoiler vermeden bu kitapla söylemek istediklerimi nasıl anlatırım
bilmiyorum. Kitabın sonunda ne olacağı zaten en başından biliniyor, ama yine de
kitabı okuma niyetiniz varsa yazının bundan sonrasını şimdilik okumayın. Zaten
kısacık ve kolaylıkla okunabilecek bir kitap. Hemen kapıp okuyun ve sonra gelin
hakkında sohbet edelim.
Bu arada, ki kitabın kapağından esinlenerek yaptığım nail art tasarımıma da Kırmızı Pazartesi Nail Art yazımdan ulaşabilirsiniz.
Bu arada, ki kitabın kapağından esinlenerek yaptığım nail art tasarımıma da Kırmızı Pazartesi Nail Art yazımdan ulaşabilirsiniz.
Yazının buradan sonrası spoiler içerir!
Kırmızı Pazartesi bir namus öyküsü. Ortada işlendiği iddia edilen bir suç,
suçluyu cezalandırma niyetinde olan ve bu niyetlerini önlerine gelen herkesle
paylaşan kişiler ve işleneceğini bildikleri bu cinayeti durdurmak için hiçbir
şey yapmayan bir halk var. Angela Vicario görkemli bir düğünle Bayardo San
Roman'la evlendiği gece bakire olmadığı için babasının evine geri gönderilir.
İkiz abileri (Pablo ve Pedro Vicario) buna sebep olan kişinin Santiago Nasar
olduğunu öğrendiklerinde namuslarını temizlemek için onu öldürmeleri
gerektiğine karar verirler. Ancak resmen biri engel olsun diye herkese
duyururlar. Kimisi ikizlerin adam öldüremeyecek kadar iyi kalpli olduklarını
düşündüğünden, kimisi şaka yaptıklarını düşünüp inanmadığından, kimisi cesaret
gösterip Santiago Nasar'a söyleyemediğinden, kimisi de ellerinden bıçakları
alınınca başka bıçak bulabileceklerini akıl etmeyip olayı çözdüğünü sandığından
bir şekilde engel olmuyorlar.
Bu kitabı okurken insanlığımı sorguladım ben. "O kanlı pazartesi günü,
o kasabanın sakinlerinden biri olsaydım ben ne yapardım acaba?" diye
düşündüm durdum. Adamın öleceğini bile bile elimden hiçbir şey gelmemesine
üzüldüm. İnsanlar bu kadar duyarsız, bu kadar umursamaz olabilir mi diye
düşündüm. Ama ne yazık ki namus cinayetlerinin hala devam ettiği bir dünyada
gerçekten de mümkün bu.
Kitaptan dikkatimi çeken ifadeler ise şöyle:
1. Kız kardeşim, sanki kız doğmuş gibi bir sessizlik olduğunu hissetmişti.
2. “Her zaman ölüden yana olmak gerek” demişti o da.
3. “Uyandığımda onunla evleneceğimi bana hatırlatın.”
4. “Aşk da öğrenilir.”
5. “Hiç gelmese daha da sevinirdim ama gelinliğimi giymiş olarak ortada
kalmaya dayanamazdım.”
6. “Tıpkı iki çocuğa benziyorlardı.” demişti bana. Ve bu düşünce onu
korkutmuştu, çünkü ancak çocukların her şeyi yapabileceklerini düşünürdü hep.
7. Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.
Sevgiler,
Alice
(I didn’t want to delay this post any more, so I’m sharing it without
English translation. When I have time, I’ll be translating it to English, too.
And your comments saying that you want to read it asap might encourage me to
speed up my translation process ^^ Love)